Akarat-ı Mevkuf Nedir? Ne Demek? Hakkında Kısaca Bilgi

Akarat-ı Mevkuf nedir? ne nemek? hakkında kısaca bilgi

Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Akarat-ı Mevkuf

Gerek aynî (yani eşya, arazi vb. mallar) gerek nakdî yollarla elde edilen paranın ve tasarrufunun, hayır işlerine sarf edilmek üzere bir vakfa bağışlanması için kullanılan genel tabirdi.

Osmanlı Türkçesi Terimleri Sözlüğü (466)


Bilgiyi Paylaşın: tweet facebook
Akarat-ı Mevkuf terimi hakkında yorum yazabilirsiniz.
Akarat-ı Mevkuf terimi hakkındaki yorumlar

Akarat-ı Mevkuf hakkında henüz yorum yazılmamış. Üstteki formu kullanarak ilk yorumu yazabilirsiniz.

Akarat-ı Mevkuf ile ilgili benzer terimler:

Ak Alem: Osmanlılarda saltana sancağına verilen isimdi. Buna, elviye-i sultanî veya alemha-i Osmanî de denirdi. İ. H. Uzunçarşılı bu ak alem işin şunları söylemektedir: "Ananeye ve bazı tarihlerle, Feridun Bey Münşeatı'na göre, Selçuk Hükümdarı bu ak sancak'ı Gazi Osman'a beylik alameti olarak göndermişti. Bu açıklama bir kaynağa dayanmadığından, bunun Selçuk Hükümdarı tarafından gönderilmiş olması şüphelidir. Yalnız ak sancak'ın Osmanlılarda saltanat sancağı olduğu muhakkaktır."

Ak Akça: Eskiden gümüş para hakkında halk tarafından kullanılan bir tabirdi. Gümüş akça beyaz olduğu için bu tabir meydana çıkmıştı. Sonraları terim haline gelip bazı paralar için de kullanılmıştı. "Ak akça kara gün içindir" atasözü de buradan gelmektedir. İranlılar da, bizim kullandığımız bu atasözünün aynı manasında "zerr-i sefid ez berayi ruz-u siyahest" derler.

Akağalar: Osmanlı sarayında kullanılan hademelerden bir kısmının unvanıydı. Osmanlı sarayının harem hizmetinde, siyahî haremağaları kullanıldığı gibi, akağalar da kullanılmıştır. Akağalık unvanı ve makamı halifelik kaldırılana kadar kullanılmıştır. Akağalar genellikle, Boşnak ve Anadolulu olurlardı. Akağalarla, siyahî haremağalarının arasındaki tek fark, akağaların doğuştan erkeklikten mahrum olması, haremağalarının ise hususi bir yöntemle hadım edilmesiydi. Bundan dolayı haremağalarına aynı zamanda "tavaşi" de denirdi.

Sarayda akağaların istihdamına ilk önce II. Murad zamanında başlanmıştır. Bu ilk zamanlarda adetleri 40 kadar olup, mertebe usulleri de bu zamanda oluşmuştur. Bunların arasından terfi edenler, kilerci başı, hazinedar başı, kapı ağası gibi mevkilere geliyordu. Akağaların en büyüğü kapı ağası idi. Saray kapıları kapı ağası tarafından muhafaza edilir, saraya giren çıkanlara o ve maiyetindekiler bakarlardı. Kapı ağası bu görevinin dışında aynı zamanda bütün akağaların zabitiydi.

Kapı ağasından aşağı rütbeler şöyle giderdi: Has odabaşı, hazinedar başı, kilerci başı, saray ağası, saray kethüdası. Bunlar büyük rütbelerdi. Bunların daha altında ve bunların hizmetlileri olan görevliler de vardı: Köşe başı, başeski, üzengi ağası. Bu silsileye uyularak, alttakiler yukarı doğru yükselirdi.

Ahkâm Defteri: Kanunnamelerle, hükümlerin ve nizam mahiyetinde olan kararların, aynen kaydının tutulduğu hususi defterlere verilen isimdi. Kalemlerin (idari daireler) her birinde böyle bir defter bulunurdu. İşleri yoğun olan kalemler her sene için ayrı bir defter tutarlarken, daha az yoğun olan daireler birkaç seneyi bir defterde birleştirirlerdi. Çok dikkat ve itina ile tutulan bu defterler daimi müracaat yeriydi. Eski bir muamele veya bir iş söz konusu olduğu zaman, bu defterlere bakılır ve ona göre iş halledilirdi.