Ağa Çırağı Nedir? Ne Demek? Hakkında Kısaca Bilgi

Ağa Çırağı nedir? ne nemek? hakkında kısaca bilgi

Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Ağa Çırağı

Kanun hükümlerine aykırı olarak, yeniçeri ağaları tarafından, Türklerden ocağa yazdırılanlar hakkında kullanılan bir tabirdi.

Ocak nizamları bozulmadan önce, ocağa devşirme suretiyle Hıristiyanların asil ve temiz ailelerinin çocukları alınır, Türkçeyi ve İslam dinini öğrenmek üzere Türklere satılarak yedi sekiz sene sonra aralarından layık olanlar ulufe ile yeniçeri ocağına kaydedilirdi. Ocak nizamları bozulduktan sonra yeniçeri ağaları, temiz ailelere mensup olup olmadıklarını araştırmadan, anlaşma yoluyla ya da rüşvetle Hıristiyan çocuklarını acemi oğlan olarak kaydetmeye başladıkları gibi, Türk ve Müslüman gençlerini de, ana ve babalarının adlarını birer Hıristiyan adı gibi göstermek suretiyle acemi ocağına yazdırmaya başladılar. Daha sonraları iyice bozulan yeniçeri ocağında, ocağın ihtiyar yeniçerileri de kendi evlatlarını ocağa kaydettirmeye başladıkları zaman, bu şekilde kayıt olanlara da ağa çırağı denilmeye başlandı.

Osmanlı Türkçesi Terimleri Sözlüğü (466)


Bilgiyi Paylaşın: tweet facebook
Ağa Çırağı terimi hakkında yorum yazabilirsiniz.
Ağa Çırağı terimi hakkındaki yorumlar

Ağa Çırağı hakkında henüz yorum yazılmamış. Üstteki formu kullanarak ilk yorumu yazabilirsiniz.

Ağa Çırağı ile ilgili benzer terimler:

Ağa Bölüğü: Yeniçeri ocağında önemli bir yere sahip olan "İstanbul Ağası"nın odasına verilen addı. Acemi oğlanları için Fatih Sultan Mehmet tarafından yapılan odaların otuz birincisi İstanbul Ağası'nın odasıydı. Ağa bölüğü, önceleri bir bölükken sonraları acemi oğlanları çoğalınca bir bölük 9 bölüğe çıkarılmıştı.

Ağa: Eskiden yüksek mevki sahipleri hakkında kullanılan bir tabirdi. Bilhassa Tanzimat'tan önceki terminolojide "ağalık" oldukça önemliydi. Yeniçeri ocağı zabitlerine genellikle ağa denilirdi. Sonraları, ağa kelimesi, okuması yazması olmayan kişiler için kullanılmaya başlandı. Yakın zamanda da, ağa, bir yandan ululuk, fazilet sahipliği gibi kelimeleri ifade ederken bir yandan da sertlik, çalım, böbürlenme gibi kelimeler karşılığında kullanılmaya başlandı. Ağa, terim olarak, Osmanlı saray, devlet, ordu ve taşra gibi teşkilatlarında sürekli olarak kullanıldı. Bunlara yeri geldikçe değinilecektir.

Adlî Altın: Sultan II. Mahmut zamanında basılan altın paralardan birinin ismiydi. II. Mahmut'un mahlâsı (lakabı) "adlî" olduğu için, bu paraya da o isim verilmişti. Tam, nısıf (yarım) ve rubu (1/4, çeyrek) olmak üzere üç çeşitti. Tamamı on iki, yarısı altı kuruşa, çeyreği de yüz paraya denk geliyordu. Paraların bir tarafında tuğra, öbür tarafında da "Duribe fî Dar-ül- Hilâfet -il- Aliyye" yazısı vardı. Yazılarının azlığı dolayısıyla bir süre sonra adalarda kalıplarının yapıldığı görüldüğünden, tuğranın etrafına "Sultan-ı Selâtin-i zaman Mahmut Han", öbür tarafına da, ortasında "Duribe fi Kostantiniyye-t-ül- Mahruse" olmak üzere etrafına "Dâm-ı mülkühu ve saltanaühu" ibareleri yazılmak koşuluyla yenileri basılmıştır. Bu para H. 1245 senesinde tedavülden kaldırılmıştır.

Âdet-i Ağnam: Koyun ve keçiden alınan vergiye verilen isimdi. Her sene, ağnam müdürü olan kişi tarafından "sayıcılar" ve memurlar belirlenen bölgelere gönderilirlerdi. Bunlara görevleriyle ilgili buyruldular da verilirdi. Bu sayıcılara daha sonraları "kabzımal" denmişti. Bunlar görevli oldukları bölgelerdeki koyun ve keçiyi sayarlar ve bunu göre âdet-i ağnam alırlardı. Alınan ağnamın bir kısmı, masraflarına karşılık olmak üzere, "başkalık" adıyla, nazırlarla kabzımallara kalırdı.

Âdet-i ağnam vergisi, koyun ve keçi için birer akçeden ibaretti. Bu vergi önceleri tayin edilene memurlar aracılığıyla sayılıp toplanırken, sonraları "âşar" gibi bu da iltizam olunmaya başlanmış ve açık arttırma (müzayede) ile bu görevi alan mültezimlerin adamları vasıtasıyla sayılarak toplanmıştır.

Tanzimat'tan sonra, iltizam usulü bırakılmış ve bu verginin tekrar sayım memurları vasıtasıyla toplanması şekline dönülmüştür.